Bisiklet Turculuğu,  Yol Notları

Yolculuk Başlıyor: Isınma Turu

11 Mart’ta işten ayrılmış, 10 günü aşkın süredir eksiklerimi tamamlamak için harıl harıl İstanbul’da koşturuyordum. İçimde bir tarafta yola hazırlanmanın heyecanı, bir taraftan ise önümdeki belirsizliğin stresi vardı. En sonunda rota sayfasında değindiğim ısınma turu için zaman geldi çattı.

23 Mart Çarşamba günü öğleden sonra evden çıktım. Başlangıçta bisikleti kontrol etmek bir hayli zor oldu. Trek 520’yi bu kadar yüklü şekilde daha önce hiç kullanmamıştım. Değişen ağırlık merkezine göre güç uygulamak ve kas hafızasını oturtmak biraz zaman alacak.

Antreman olsun diye sürdüğüm Kadıköy – Pendik güzergahında bu sefer uzun bir yolculuğun ilk kilometrelerinin verdiği o farklı hisle pedalladım. Adalar’a son bir selam çaktım derken biraz ağırdan almışım. Saat 15.00 feribotunu 5 dakikayla kaçırdım. Eee ne yapalım, yola çıkılır da aksilik yaşanmaz mı? Yaşanır. 🙂 Neyse ki bir sonraki feribot var.

İstanbul’a son Bakış

Bisikletle yaptığım yolculuklarda A noktasından B noktasına giderken rotadan önce güzergah stratejisi belirlerim. Şöyle ki; “İstanbul’dan trafiğe maruz kalmadan çıkıcam ve Eskişehir’e minimum ana yol kullanarak ulaşacağım.” Bu kısımı kafamda netledikten sonra Google Maps, Bike Map gibi platformlar yardımıyla rotamı oluştururum. Isınma Turu için de yine aynısını yaptım. Tabi ben böyle rotalar çizince genellikle çok kullanılmayan yollardan gidiyorum. Kimi zaman ise yol bile olmayan yerlerden geçtiğim bile oluyor. Sırf bu yüzden birlikte çok yol yaptığımız ve Asya yolculunda da birlikte olacağımız Murat, rota konularında hassasiyet kazandı. 🙂

İlk günün hedefi Yalova içinden geçerek Orhangazi’ye doğru ilerlemekti. Hatta İznik Gölü yanındaki mesire alanında konaklamayı planlamıştım ama İstanbul’da ağırdan alınca zaman yetişmedi. Çok fazla uzaklaşamadan karanlık bastı ve ilk günü kafa lambası ışığında kamp yeri arayarak sonlandırdım. Neyse ki şansım yaver gitti ve çok güzel bir yere kamp attım.

Etraf Buz Buz

Ertesi sabah kafamı çadırdan dışarı uzattığımda aklımdan şu geçti: “Hani 21 Mart’ta baharı karşılamıştık? Bu soğuk niye hala var.” Böyle şeyler düşündüm çünkü çadırın etrafı, bisikletin üstü, ağaç dalları… Çevremdeki her yer tıkır tıkır buzdu.

Havanın biraz ısınmasıyla güç bulup kendimi yola geri attım. Bu arada, Orhangazi Toki bölgesine kimsenin yollu düşmesin. Resmen labirent gibiydi. Gitmek istediğim yolu görüyorum ama yolların hiç biri çıkmıyor gibiydi. Kendimi mesire alanına nasıl attım, gerçekten hatırlamıyorum. Orhan Gazi mesire alanı güzel ama yolunuz üstündeyse soluklanmak için bir uğrayın. Ben öğle yemeği molasını burada verdim.

İznik Göklü

Buraya ufak bir parantez açmak istiyorum. Öğle arasını biraz uzatıp Instagram’a yolculuk postu atmıştım. Hem postun altına yazan hem telefon eden, mesaj atan, tebrik eden, iyi dilekler ileten herkese çok çok teşekkürler.

Mesire alanından sonra İznik Gölü’nün güneyinden biraz ilerledim ve uzaktan Selçuk’taki Meryem Ana rampası gibi gözüken bir çıkıştan yukarı doğru tırmanmaya başladım. İznik’i geride bırakırken aslında İstanbul’u ve eski yaşantımı da ağır ağır ama güçlü pedallarla arkamda bırakıyordum. Dönüp ardıma son bir kez daha baktım ve virajlı yollarda geçerek Yenişehir Ovasına doğru ilerlemeye devam ettim.

İznik’ten Yenişehir’e doğru…

Havalimanın yanındaki köylerin tekinden abur cubur alırken bakkalla biraz sohbet ettim. Klasik, nereden geliyorsun, ne iş yapıyorsun gibi sorulara cevap verdikten sonra “Köy çıkışında ya da ileride bir ağaç altı yok mu?” diye sordum. “Çıkışta mezarlığı geçince oraya çadır kur istersen.” dedi. Sağolasın diyerek sakince oradan uzaklaştım. 🙂 Zorda kalırsam olur ama, daha parmak hesabıyla, güneşin batmasına 20 dakika vardı. Sonrasında da tam kararmaya bir yarım saat. Elbet bir yer bulurum dedim ve yola devam ettim. Haritadan gözüme Orhaniye Köyündeki göleti kestirdim ama bilin bakalım ne oldu? Tabii ki oraya da yetişemeden hava karardı.

Bilecik Ormanları

Bursa Orhaniye Köyü güzel bir yer. Bir köyün her yerinden çeşme akar mı? Orhaniye köyünde akıyor. Her avlunun duvarından, her kapının yanından, köyün meydanından. Her yerde çeşme var. Umarım hep öyle kalır. Bu arada, köydeki dayılardan tekine “Pazaryeri’ne doğru gideceğim, ne taraftan gitmeliyim?” dedim. Dayı, “Pazaryeri burası” dedi. O sıra farkettim ki dayı elindeki pırasaları tezgaha diziyor. Köyün içinde pazar yeri varmış. Baya baya pazar kuruluyormuş. Neyse ki başka dayılar sualime cevap verdiler de Bilecik’e doğru yola devam edebilidim.

Daha günün yokuşlarıyla yüzleşeceğimden habersiz bir rampa çıkıyordum ki, keçi otlatan bir çobanla karşılaştım. Klasik giriş konuşmasından sonra, “Bu yol hep rampa, 10 km fln çıkacak bu yol böyle” dediğinde pek ihtimal vermemiş, arada elbet iniş olur diye geçirmiştim içimden. Adam harbi dostmuş ve her dost gibi acı söylemiş. 10 km değil 15 km aralıksız çıkmışımdır o konuşmanın üstüne. Hatta yol asfalttan bile ayrıldı, orman yollarına girdi. Ben çıkmaya devam ettim.

Bilecik Ormanları

Çamurla Başım Dertte

Manzara iyi, hoş güzel. Saatlerce motorlu taşıt görmeden ilerlemek pek bi’ güzel. Karlı yolların arasında, 1100 metre irtifaya tırmanmak da bir yere kadar güzel de, ah o çamur yok mu o çamur… O işte hiç güzel değil. Dağ bisikletim ile böyle çamurlu yollardan gitmeyi severdim. Lastik batmaz, yük olsa bile pedala yüklenince arkama bakmadan sürerdim. Tur bisikletinin inceliği de buradan geliyor demek ki… 700x40c gibi büyük ebat bir lastiğe de sahip olsanız, 28 jant bir bisikletin kaderi çamura takılmak sanırım. Bir de üstüne çamur çamurluğa sarmasın mı? Kimi yerde lastiklerin kitlendiği, güç bela iteleyerek bisikleti yürüttüğüm oldu.

Fakat, bu hiç bir şeymiş. Ön çamurluğun sağ vidası titreşimden düşmüş. ben bunu farkettiğimde çamur ön tekeri daha da ele geçirmiş vaziyetteydi. Hava kararıyor, sıcaklık düşüyor ve çamur var. Çamurluğa uygun yedek vida ise teknik malzeme çantasının en dibinde. Yine ne harika bir kombinasyon. Neyse, üşenmedim ve vidayı taktım ama, değerli bir vakit kaybı oldu.

Leylekler

3. günün akşamı için niyetim Büyükelmalı göletinde kamp atmaktı. Kar suyuyla karışıp çamur akmayan bir çeşme bulabilseydim, kalacaktım da. Hatta bi’ ara, karı eritip kalmayı bile düşündüm ama “o da çok iş bea” diyip devam ettim. Tabi bu sırada yine çamurlara saplandım. Bu kısmın en güzel tarafı ise kesinlikle leylerdi. Büyükelmalı Göleti çevresinde yüzlerce leylek vardı. Düşünsenize, sabah çadırı bir açıyorsunuz, her tarafınız leylek. Keşke gücüm olsaydı da çeşmeden sonra geri dönüp leyleklerle yan yana çadır kurabilseydim. Köy çıkışında düzgün akan bir çeşme buldum ama hem yoldaki çoban köpekleri hem de çamuru bahane edip geri dönmedim. Büyükelmalı köyü çıkışında çadırı kurup konakladım.

Her Yerde Kar Var

Mart ayı hala kapıdan mı baktıyor yoksa baharlar mı bize küstü? Yolculuğun 4’ncü günü sabahına bembeyaz bir manzarada gözelerimi açtım. Sabaha karşı kar yağmış hem de lapa lapa. Çadırın etrafı ve üstü kar tutmuş. Bu yolculuk benim için tam bir antreman turu oldu. Daha önce hiç bir bisiklet gezimde karlı bir sabaha uyanmamıştım. Güzel tecrübe oldu.

Büyükelmalı Köyü

Güle Güle Bozcaarmut

Rotayı Bilecik Pazaryeri’nden geçirdiğimde aklımda farklı şeyler vardı. Bir gece yoldan sapıp Bozcaarmut göletinde konaklamayı bile düşünmüştüm. Yoldaki çamur deryası ve yokuşlar beni biraz yordu malum, o sebeple Bozcaarmut’u listeden çıkartmıştım. Pazaryeri’nde çorba içtiğim lokantanın sahibinden ise hiç güzel şeyler duymadım. Bozcaarmut’ta önümüzdeki yıl altın madeni çalışmaları başlayacakmış. Bu yazıyı 2022’de okuyorsanız ve orayı görmek istiyorsanız elinizi çabuk tutun. Çünkü yakında Kanadalı altın şirketi orayı da mahvedecek.

Eskişehir’e Doğru

Bozöyük’ten sonra rotayı İnönü tarafına çevirip yine köy yollarından Eskişehir’e ulaşmayı planlamıştım. Geride bıraktığım 3 gün çok yıpratıcı olduğundan yolun son kısmında değişikliğe gittim. İstemeden de olsa ana yoldan Eskişehir’e doğru sürdüm. Kış sonrası karayollarının güvenlik şeridi kum ve çakıl dolu oluyormuş. Hal böyle olunca ana asfalttan sürmek hiç de keyifli olmadı. Bir de eskiden yol kenarları bu kadar kirli değildi. Her yer pet şişesi, her ye ambalaj atığı… Günün ilerleyen saatlerinde hava da iyiden iyiye soğumaya başlayınca yol daha da tatsızlaştı. Neyse ki Çukurhisar’dan sonra ana yoldan saptım, demiryoluna paralel giden, sakin bir güzergahtan Eskişehir merkeze ulaştım.

Eskişehir’e Doğru

Böylece Isınma Turu’nun ilk bölümünü tamamlamış oldum.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir