Karakol – Kırgızistan’ın Doğa Turizm Merkezi
Karakol şehri için Vikipedi diyor ki; “Karakol, Issık Göl’ün doğusunda, nüfusu 75.000 olan bir şehirdir.” Issık Göl, Kırgızistan’ın nispeten doğusunda, ülkenin en büyük gölüdür. Haritalara baktığınızda kendisini hemen belli eder. Karakol’un da bir ucu bu göle uzanır. Şehir çok düzenli. Bütün sokaklar birbirini 90 derecelik açılarla kesiyor. Blok mantığında bir şehirleşme var. Yapılar çoğunlukla az katlı. Sovyet dönemi sosyal konut olarak yapıldığı anlaşılan apartmanlar hariç tabii. Şehrin doğu kısmından girdiğimde ilk gördüğüm bu sosyal konutlar olmuştu.
Şehrin içinde belki 100’den fazla irili ufaklı hostel var. Burası özellikle yaz aylarında doğa yürüyüşü ya da atlı turlar yapmak isteyen pek çok turistin ilgi odağı durumunda. Tabii bir de İpek Yolu’nun da üstünde bir şehir. Pek çok bisikletli ya da motorlu Karakol’a geliyor ve buradan Çin’e geçmeye çalışıyor. Geçemeyenler ise rotayı kuzeye çevirip Almatı’ya gidiyor. Ben çoğunluğun yaptığının tersini yapıyorum. 😃
Karakol şehrini ilk kez üniversite zamanımda Alytn Bek ile bir konuşmamız sırasında duymuştum. Yemekhane sırasında bekliyorduk ve ülkesinden bir arkadaşıyla Karakol’a yaptıkları okul gezisinden bahsediyorlardı. Bu konuşmanın üstünden yaklaşık 13 yıl geçmişti ve ben Karakol’daydım. Tesadüf.
Karakol’da Görülecek Yerler
Karakol doğa turizminin merkezi demiştim ama doğası şehrin özellikle güneyinde… Ben şehri anlatmaya içinden başlayacağım.
Dungan Camii
Bu camiiyi anlatmak için önce biraz Çin politikalarına değinmek gerekebilir. Çin’in asılardır ülke içinde yaşayan farklı etnik ve dini gruplara baskı yaptığı pek çok kaynak tarafından yazılmakta ve anlatılmakta. İşte bu baskılardan yılıp 1800’lerin sonunda Çin’den Kırgızistan’a kaçan Dungan halkı ilk olarak Karakol ve çevresine yerleşmiş. 1910’da ise Dungan Camii’sini buraya inşa etmişler.
Cami’nin özelliği Çin Klasik Mimari anlayışına göre, çivi kullanılmadan, bölgedeki ahşaplardan yapılmış olması. Camii’ye yakından baktığınızda saçaklarında ejderha motiflerini görebiliyorsunuz. Sovyetler zamanında da yaşanan dini baskılardan camii nasibini almış, yaklaşık 25 sene ibadete kapatılmış ve ambar olarak kullanılmış. Yangınlar çıkmış, orjinal minaresi kül olmuş. Sonrasında mimari olarak uyuşmayan, ahşap bir minare eklemişler. Camii girişinde turist olduğum için cüzi bir rakam ödemiştim ve şu an o rakamı hatırlamıyorum bile.
Dungan Camii’si Karakol’daki ilk durağımdı. Sıradaki durağım, şehrin bir diğer görkemli ahşap yapısı Kutsal Trinity Kilisesi.
Kutsal Trinity Ortodoks Klisesi (Holly Trinity Church)
1800’lü yılların sonunda yapılan bu kilise, Karakol’un merkezi denebilecek bir noktada yer alıyor. Büyük bir bahçenin içinde yer alan dev ahşap yapısı, yeşil kubbeleri ve kubbelerinin ucundaki altın renkli detaylarıyla bahçeye girer girmez size selam veriyor. Burası da Dungan Camii gibi baskılardan nasibini almış. Sovyetler zamanında bir süre spor salonu olarak kullanılmış.
Bu kilise içinde gördüğüm Hz. İsa tasfirleri bana çok ilginç gelmişti. Çarmağa gerilmiş tasvirin altındaki duvar ve onun altındaki kuru kafa ve kemik sembolü, yani ölüm sembolü, daha önce pek rastladığım bir tarz değildi.
Karakol Zafer Parkı
Asya Bisiklet Turu’nun benim için bir keşif yolculuğu olmasını amaçlamıştım. Kendimde ve dünyada merak ettiğim pek çok şeyi bu yolculukta keşfedebilmeyi umuyordum. Gürcistan’a girdiğimden bu yana, Kazakistan ve Kırgızistan’da merak ettiğim Sovyet Kültürünü ve izlerini de keşfetmeye başladım. Karakol Zafer Parkı da bu kültürün izlerini buram buram taşıyor. 2. Dünya Savaşı’ndaki kahramanları onurlandıran bir park burası. İçerideki heykeller ve büstlere göz atılabilir. Park aynı zamanda Karakollular için bir sosyalleşme noktası. Çocuklu aileler ve gençler burada takılıyor.
Ala-Göl Milli Parkı
Karakol yazısının başlığındaki “doğa turizmi merkezi” mevzusu Ala-Göl Milli Parkı’ndan kaynaklanıyor. Şehrin güney tarafında, minibüsle bile ulaşılabilen devasa bir milli park burası. İçerisinde doğa yürüyüşü parkurları var. Şimdilik buraya bir tane kare bırakıyorum ve gelecek yazı için size spoiler veriyorum. Çünkü sonraki yazıda oraya yaptığım doğa yürüyüşünden bahsedeceğim.
Karakol’da Yeme İçme
Karakol’daki pek çok restoran, geleneksel Kırgız lezzetlerini en yalın haliyle servis ediyor.
Lagman
Geleneksel bir erişte olan Lagman, 3 farklı undan yapılmış eriştenin haşlanmasıyla yapılan bir yemek. Benim Kırgızistan’da ilk denediğim yerel lezzet bu oldu diyebilirim. Girdiğim restoranda bizim çiböreğe çok benzer bir şey de buldum. Patatesli pişi de diyebilirsiniz. Burada “Kartoşka” diyorlar. Rusçada patates demek aslında ama yemeğin içinde o olduğu için öyle diyorlar sanırım.
Yerel lezzetleri merkez çarşı içindeki restoranlarda deneyebilirsiniz. Onun dışında cadde üstlerinde girişini pek anlamadığını çok güzel restoranlar da var. Oralara şans verebilirsiniz.
Karakol’da Farklı Mutfaklar
Yazının başında da bahsettiğim gibi şehirde pek çok hostel var. Bu hosteller özellike yaz aylarında pek çok uluslararası turisti ağırladığı için pek çok damak tadına hitap eden menüler çıkartıyorlar. Aynı zamanda farklı farklı cafeler ve bu cafelerde farklı lezzetler de mevcut. Ben Karakol’dayken Duet Hostel‘de bir akşam hamburger yemiştim. Başarılı bir hamburgerdi. Duet Hostel’in kafesi şehirdeki pek çok turist için de bir buluşma noktası. Burada insanlar birlikte yolculuk planları yapıyor ya da birbirlerinin ihtiyacı olan ekipmanları temin edebiliyorlar.
Şehirde bi’ de Lighthouse isimli bir cafe’de waffle üstü sosis gibi bir kahvaltı menüsü almıştım. Tabii ki bu menüler normal restoranlardaki yemeklere göre biraz daha pahalı olabiliyor. Buna ek olarak çarşı tarafında bir kaç tane de dönerci görebilirsiniz. Ben en kalabalık olanlarından birine şans vermiştim. Maalesef, bizim dönerlerimizden sonra Kırgızistan’da yapılan dönerler pek güzel değildi.
Size Karakol’da yeme-içme konusunda önereceğim son mekan ise bir bar olacak. The Hunt Karakol, iyi müzikleri ve güzel ambiyansı ile Karakol’da akşamları bir şeyler içebileceğiniz bir mekan. Mekanın sahibi İslamnur Türkçe biliyor. Sanırım Manas Üniversitesi’nde Türk Dili okuyormuş ama bırakıp mekan açmış. İslamnur, misafirlerinden “Make Love Not War” mottosunu kendi dillerinde duvardaki uygun alanlara yazmasını istiyor. Duvarlarda Japonca’dan Danca’ya, İspanyolca’dan Sırpça’ya kadar pek çok dilde bu motto yazıyor. Benden de Türkçesini duvara yamamı rica etti. Ben de ricasını kırmadım ve sulu boyayla yapıştırdım mottoyu. Fırça ile yazı yazmak gerçekten zormuş. 😃 Bu yazıyla birlikte bir nevi mekanın bir parçası gibi oldum. Düşünsenize, sizden 5000 km uzakta bir yerde, sizden bir parça var. Çok farklı ve güzel bir duygu. Bu arada, beyaz boyaları bitmişti, o yüzden hilal ve yıldızımızı çizemedim. İslamnur sonrasında bayrağı ekleyeceğini söylemişti. Mekanın Instagram paylaşımlarında gördüm, bir yıl kadar sonra bayrağı yazının altına eklediler. 😊
Karakol şehir gezisini aşağıdaki videonun ikinci kısmında görebilirsiniz.