Bisiklet Turculuğu,  Yol Notları

Selam Özbekistan

Öncelikle şunu söyleyeyim, Oş’tan Özbekistan’a geçmek biraz garip bir duygu. Kırgızistan’da bakir tabiatın içinde çok güzel rotalardan geçtim ve çok iyi insanlarla tanıştım. Tabii yolun son kısmında iki büyük şehri bağlayan kara yolu da beni biraz sıkmaya başlamıştı. Bişkek-Oş arasını özellikle de Oş’a yaklaştığım zamanki trafiği düşününce, çok lezzetli bir pastanın son çatalında, tadı ekşimeye başlamış bir meyveye denk gelmiş gibi hissettirmişti.

Tadı damağımda kalmış tabiatın arkamda kalması, yeni bir ülkenin getirdiği belirsizlikler… Üstüne üstlük hastaydım, halsizdim ve Oş’ta dinlenememiştim. Çatı sayfasında bahsettiğim konaklama prosedürleri gibi bilinmezler de eklenince Özbekistan’a büyük bir heyecanla gitmiyordum.

Andijan Sınır Kapısı

Öğlen saatlerinde sınır kapısına ulaştım. Sınırın Kırgız tarafında son bir hatıra fotoğrafı çektim ve sınıra doğru ilerledim. Araç çıkışına mı girsem, yayadan mı geçsem diye bir kararsızlığa düştüm. Sonunda yayadan geçmeye karar verdim. Bisikletle pasaport kontrol salonuna girdim; kontrolcü polislerden biri bankosundan çıkarak beni biraz da kaba bir jestle dışarı çıkardı. Bisikleti korkuluklara bağladım ve içeri tekrar girdim. Çıkış damgasını bastırıp araç yoluna devam ettim. Meğersem araç tarafından da yayalar çıkabiliyormuş. Orada da bir memur damga basıyormuş. Kocaman bina görünce tabii bir karıştım.

Kırgız tarafından bir problem olmadan çıktım, şimdi sıra Özbek tarafına girişte… Burada da yaya geçişinden ilerledim. Sarp sınır geçişimi bilenler bilir; yoldan çevrilmekten hiç hoşlanmam. Özbek tarafında biraz yoğunluk vardı. Hatta her bankonun önünde 5’er 10’ar kişilik sıra vardı diyebilirim. Bir tane polis beni gördü ve sıradakilere komut vermeye başladı. Bir anda “turisttir bu, yol verin” diyerek sıranın en arkasından önüne alıverdi beni. Benim açımdan anormal bir durum, yayaların içinden koca bisikletimle bir anda öne geçtim. İnsanların ülke değiştirme sırasındaki haklarını gasp etmiş gibi hissettim. Ben böyle hissederken Özbekler de bana misafirperverlik yaptıklarını düşünüyorlarmış. Sonradan konuştuğumda biri beni bu konuda aydınlattı. Ya da içimi rahatlatmamı sağlamak istedi. Bilemiyorum. 🤷‍♂️

Özbek tarafında beni bir güzel XR cihazına soktular. Tüm çantaları söktüm. Hatta kadro çantasını da söktüreceklerdi, fermuarlı açıp içini gösterdim de öyle yırttım. Gece çantaları bisikletten sökmek o kadar zor gelmiyor ama böyle hesapta olmayan durumlarda çantaları sök, sonra geri bağla, kilit tellerini geçir, çantaları kilitle v.s durumlar bana çok ama çok hamaliye geliyor. Bir de, Özbekistan da İran gibi drone’a izin vermiyor. XR başındaki görevliler “abi uçan bir şey var ya, pervaneli, ondan var mı?” diye sordular. Kadro çantasına kadar bakmalarının sebebi de biraz ondandı sanırım. Görevliler Türk olmamın da getirdiği samimiyetle fazla sık boğaz etmeden beni ülkelerine buyur ettiler.

Sınırın Öte Tarafı

Sınır kapısının Özbek tarafı ilk bakışta tam bir kaostu. Binadan çıkar çıkmaz kendimi bir pazar ortamında buldum. Açıkta satılan yemekler, meyve-sebze sergileri, ekmekler, çekçek arabacılar, taksiciler… Bir açık pazarda ne ararsanız hepsi vardı. Tabi para bozdurmak için “Dolar, dolar” diye dolanan abiler de vardı. Bu insan kaosu bana biraz Kapıköy Sınır kapısından Turgay’la geçişimizi hatırlattı bana. Kimseyle göz teması kurmadan ve üstümde hissettiğim meraklı bakışlara pek aldırış etmeden ilk boşluktan kendimi araç yoluna attım ve Andijan’a doğru pedal basmaya başladım.

Oş’tan sınır kapısına gelirken de sınırın ötesinde Andijan’a giderken yol böyle tatlı eğimle gidiyor. Böyle yolları seviyorum. Hem yorulmadan pedal çeviriyorsunuz gibi ama çoğu yerde bıraksanız kendisi gidecekmiş gibi de… Dik ve uzun bir yokuştan aşağı inmekten çok çok keyifli bir ilerleme diyebilirim.

Özbekistan Yollarından İlk İzlenimler

Özbekistan içinde ilerlemeye başladıkça trafik de kendini göstermeye başlıyor. Ülke içinde Chevrolet fabrikası olduğunu tahmin etmek zor değil. Tıpkı İran’da her yerde Pejout marka arabalar gördüğüm gibi burası da Chevrolet marka arabalarla dolu. Hele bir de Damas isimli bir model var. Orijinali Japon modeli olan, küçücük bir minibüs bu ve anladığım kadarıyla çoğu taksi-dolmuş gibi kullanılıyor. Şoförleri de bizim dolmuşçular gibi; ne sinyal var, ne trafik kuralı. Pat diye duruyorlar, en küçük aradan geçmeye çalışıyorlar ve bisiklete silme yakın geçiyorlar.

Özbekistan’ın en büyük yer altı kaynaklarının başında da gaz geliyormuş. Öyle ki, otomobilden yolcu minibüsüne, taksi dolmuştan koca koca tırlara kadar hepsi gazla çalışıyor. Hepsinin ya altında ya petesinde kocaman kocaman kırmızı gaz tüpleri var. Yollarda da ana yoldan 10-20 metre kadar içlerde, her bir pompası arasında paravan olan gaz istasyonları var. Benzin satan istasyon sayısı bir hayli az. Gaz satanlar sadece gaz satıyor. Bizdeki gibi gaz ve benzin-mazot bir arada değiller.

Bir de Özbekistan’daki ilk gözlemlerimden biri yolların bozukluğu oldu. Tamam, Kırgızistan’da da çok düzgün değildi yollar fakat buranın yolları bir tık daha kötü. Asfalt var ama yama üstüne yama yapılmış.

İlk şehir Andijan

İçinde bulunduğum bölgeye “Fergana Vadisi” deniyor. Burasının tarihi biraz karışık. Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan sınırları burada iç içe. Siyasi haritandan bakarsanız, burayı niye böyle labirent gibi yapmışlar diyebilirsiniz. Ben öyle dedim. Sonrasındaki araştırmalarımda buranın böyle olmasının nedeninin Sovyetler sonrası Rusya’nın marifeti olduğunu öğrendim. Tarih boyunca kargaşa, tartışma ve etkinlik çatışmalar buradan eksik olmamış.

Sınırdan geçtikten sonra neredeyse mola vermeden 2 saatlik bir sürüşle şehre ulaştım. Andijan bu bölgedeki büyük şehirlerden teki. Daha Oş’tan çıkmadan önce buradaki bir otelden rezervasyon yaptırmıştım. Putin’in seferberlik karmaşası Andijan’ı pek vurmamış neyse ki, rahatlıkla yer ayırtabildim. Her ne kadar çadırda uyumayı sevsem de ara sıra kapalı çatı da istiyor insan. Oş’ta çadırda kalmamın, hasta olmamın v.s etkisiyle erkenden otele girip yerleştim. Bisikleti aşağıdaki bahçeye bırakıp çantalarımı çıkardım sadece. Sonrasında akşama kadar bir güzel uyku çektim.

Geriye dönüp bakınca, Özbekistan’daki ilk günüm çok fluydu. Sanırım hastalıktan. Uyuyup biraz enerjimi topladıktan sonra dışarı çıkıp yakındaki bir bankamatikten biraz da çekinerek para çektim. Bankamatiklerde para çekerken her zaman içim bir tedirgin oluyor. Çünkü aklımın bir köşesinde “ya bankamatik kartı yutarsa” düşüncesi geçiyor. İlerleyen haftalarda başıma bu da gelecek, onun da teaser’ını şimdiden vereyim. 😅

Biraz market alışverişi, biraz basit fast food ile geceyi tamamladım. Halsizlikten kendi yemeğimi yapacak gücü bile bulamamıştım kendimde. Derken günü bitirdim. İşte Özbekistan’la tanışmam bu şekilde oldu.

28 Eylül 2022
Andijan – Özbekistan

Özbekistan’daki ilk günlerimin vidosunu da izlemek isterseniz aşağıya bırakıyorum.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir